Halk Sağlığı doktoramı tamamlayıp sekiz yıl yaşadığım Ankara’ya veda ederken hüzünlendim.
İş yerimin kuruluşunda, yoktan var etmenin dayanılmaz keyfini yaşadım. Azımsanmayacak süreler, gayretle ve coşkuyla çalıştım.
Meslek hayatımda 36 yılı geride bırakırken yalnızca günlük iş akışından uzaklaşabileceğimi, çok sevdiğim bu kimliği gölgem gibi yanımda taşıyacağımı bir kez daha anladım.
Bana meslektaş olan bir evlat yetiştirdim.
Sinemayı, kitapları, seyahati, coğrafyayı ve gülümsemeyi sevdim. Yeşilde yürümeyi, baharda açan çiçekleri, şehrin gürültüsüne tercih ettim.
Çocukluğumdan beri vazgeçmediğim sporu, gündelik hayatımın bir parçası olarak yanımda taşıdım.
Geçen son on yılımda çok koştum. Kilometrelerce koştum. Hem kaçtım, hem yakalamaya çalıştım. Tekdüze hayattan kaçmak, geçmiş zamanı kovalamak, belki de bir ucundan tutabilmek için bir mücadeleydi, kendimle yarıştım. Mutlu olacak başarılar yakaladım.
Geleceğe koştum. Bana doğru, unuttuğum kendime koştum. Bunların hepsini keyfim için, biraz da yaşayacağım tek “Hayat”ı canlı tutabilmek için yaptım.
Sonra… Koşmadan da yakalayacağım “Uzaklarım”, yürüyecek “Yollarım” olduğunu düşünerek daha önce yapmış olduğum kısa süreli seyahatlerime, 2017 – 2020 yılları arasında, kimi zaman bir günden diğerine farklı yerlerde uyanarak, toplam bir yıl, uzun soluklu seyahatler ekledim.
Kocaman Dünya’da farklı coğrafyalarda, Güney Amerika’nın alt ucundan kuzeye, Kafkaslar’dan Moğolistan’a, güneye Sri Lanka’ya, Hindistan’dan Etiyopya’ya ulaştım.
Gittiğim ülkelerde heyecanla ve merakla dolaştım. Yorulduğum anların ardından güzelliklerde dinlendim.
Yeşille bozkırın zıtlığını, canlıların farklılığından doğan zenginliği, kalabalıkla sükûneti yaşadım.
Artık pek yerimde duramayacağımı, hiçbir şey için geç olmadığını, gereksiz endişelerin hayata mutsuzluk dışında bir katkısı olmadığını anladım.
İnsanların temel duygu ve davranışlarının farklı coğrafyalarda benzerliğini, sevinç ve hüznün ayrılmaz ikili olduğunu, çetin hayatlar yaşandığını, sevgiyle gülümseyen bir yüzün kabul gördüğünü, dürüstlüğün, samimiyetin önemli erdemler olduğunu deneyimledim.
Çektiğim her karenin “An”da yaşadığım duyguları hatırlamak için bir araç olduğunu düşündüm. Kelimelere dokunmak, fotoğrafları tutmak istedim. Dolaştığım ülkelerin bazılarını, kimi ülkelerde seçtiğim rotaları, yolculuk anılarımı yazdım; gördüklerimi, yaşadıklarımı paylaştım.
Etiyopya’dan döndüğüm gün Türkiye’de ilk resmi koronavirüs olgusu açıklanmıştı. Henüz Dünya’da 4 milyon insan ölmemiş, bu hastalıktan korunmak için bir aşının üretilmesi hayal bile edilmemişti. Aylar içerisinde salgının etkisiyle tüm Dünya’da ve ülkemizde hayatlarımız kısıtlandı, eski rutinlerimiz raflara kalktı.
İklim krizinden savaşlara, bitmeyen doyumsuzluğa isyan eden Dünyamızın başına gelenlerden sorumlu tek canlının insan olduğunu; Dünya’nın her köşesinde, bir ucundan diğerine, güzellikleri talan eden, yaşamın tatlı ahengini bozan insanın, yeryüzünün sahibi değil yalnızca misafiri olabileceğini bir kez daha anladım.
Arkama baktığımda, fırsat elime geçtiğinde, tam da zamanında yola çıkmış olmanın ne kadar önemli olduğunu, hiçbir eylem için geç olmadığını öğrendim.
Ertelemeden, vazgeçmeden ve hemen şimdi; çevreye duyarlı, insana sevgiyle dokunan, adaletli bir yaşam kurmak, tüm insanlığın ortak hedefi olmalı diye düşünüyorum. Ancak o zaman adımladığımız, kokladığımız, diğer canlılarla paylaştığımız doğayı koruyabileceğimize, gelecek nesillerin de bu güzellikleri görmesi için bir fırsat yaratabileceğimize inanıyorum.
Zeynep Erim
Ağustos 2021